Akor Tab Söz Çeviri Anasayfası
Müzik Haberleri
Müzik Haberleri Anasayfası | Rastgele Haber Getir | Haber Ekle

Görsel boyutunu değiştirmek için tıklayın

"Ses su gibidir, her yere sızar"


28 Aralık 2009 Pazartesi | ohara

Metin boyutu: ( + ) ( - )   

RÖPORTAJ: HERMAN TAŞÇIOĞLU
Piyanosunun tuşları başında gidip gelirken hep birtakım sentezlerin peşinde olan Ayşe Tütüncü, piyano-perküsyon grubuyla ve trio formuyla çalışmalarını sürdüren, yurt dışında da başarılı işlere imza atan bir isim. Kendisiyle İstanbul, şarkılar, türküler, hatıralar, hayat ve doğaçlamalar arasında yol alırken Mozaik defterini açmayı da ihmal etmedik.

SADECE MÜZİKTEN ANLAYAN, MÜZİKTEN HİÇBİRŞEY ANLAMAZ!

• Ayşe Tütüncü com'da yer alan biyografinizden kendinizi "Beş yaşında müzikle dolu bir odada" bulduğunuzu öğreniyoruz. Müzik yapma sebebiniz "böyle bir odaya doğmuş olmanızda" saklı olabilir mi?
Annem çok müzikseverdir, onun tarafından özendirilerek o müzik kursuna götürüldüm, orayı sevince de yarım gitarla başladım. Öğrenme ve çalma kısmı böyle. Müzik yapmaya, müzisyen olmaya ise 24 yaşında karar verdim. Her müzik öğrencisi sonra müzisyen olmuyor, bu karar için birden çok etken var, ama müziği çok sevmiş olmak ve çok erken başlamış olmak tabii ki önemli iki etken.

• Bir söyleşinizde, "Hanns Eisler'in bir sözü vardır: "Sadece müzikten anlayan, müzikten hiçbirşey anlamaz!" Son derece açık ve "küüt" diye söylenmiş bir söz. Yani yüzde yüz katılınır mı bilmem, ama bir hikmet var bu sözde. Tabi sırf müzik için değil. Her şey için geçerli bu söz." diyorsunuz. Sözü uzatmadan konuyu birçok tarza açık olan Mozaik grubuna ve "Ölümden Önce Bir Hayat Vardır" günlerine getirebilir miyiz?
"Sadece müzikten anlayan, müzikten hiçbirşey anlamaz." Bu sözün şaşırtıcı bir güzelliği var. Gerçekten de çok iyi müzisyenlere baktığınızda başka konuları da dert edindiklerini görüyorsunuz. Mozaik'e ve o yıla gidelim tabi.. 1983'te üç yıldır süre gelmekte olan o kahredici "sessizliğin" içindeyken ölümden önce bir hayat olduğunu bilakis hatırlamak ve haykırmak istemiştik. Bunu yapmanın bizim için en güzel yolu da sahnede coşku içinde olmaktı, öyle de olmuştu gerçekten. Son parçadan sonra seyircilerin topluca ayağa kalkıp öyle bir güçle üzerimize yürüyüşleri vardı ki... Gözlerinde yaşlarla coşku içinde bir sürü insan, üzerlerimizdeki ölü toprağı bir süreliğine olsun havalanmış... Hiç unutamam.

• Mozaik döneminden, örneğin Ezel Akay kendini sinemaya verdi, siz de ayrı bir alanda sivrilmek ister miydiniz?
Ayrı bir alanda sivrilmek istiyor olmadım, ama psikoterapi ve edebiyat çok vakit verdiğim, uğraştığım alanlardır. Yaptığım müziği etkilediklerini sanıyorum. Yazmayı da seviyorum ve müzik üzerine zaman zaman yazıyorum.

• "Emekli Albay Hilmi Ertunç" (Plastik Aşk albümünden) minvalinde, 12 Eylül'e, hayatın ciddi şekilde kesintiye uğradığı günlere dönecek olursak, üzerinden 29 yıl geçmesine ve sanatla ilgili sohbetlerde veya yazılarda sıkça "12 Eylül'ün henüz şiirini yazamadık, 12 Eylül'ün filmini çekemedik, romanını yazamadık" denmesine rağmen, müzikte de, edebiyatta da, resimde de, sinemada da, tiyatroda da pek çok çalışma yapılıyor. Kim neyi ve niye buluşturamıyor?
Belki son altı-yedi yıldır bir sürü çalışma yapılıyor, ama daha önceleri 12 Eylül konusu sır gibi birşeydi. Ama "buluşturulamayan şey" belki de şudur: Belki de şimdiye kadar yapılanlar, çekilen acı ve sıkıntıların en can alıcı yanına henüz değmemiştir, ya da yapılanların çeşidi ve sayısı yetmiyordur. 1980'den bu yana etkileri hala süren çok uzun bir dönem bu, ve bu etkiler çok çeşitli / çok katmanlı, bir sürü konunun içine örülmüş, yuvalanmış durumda. Hepsinin bir bir farkedilip ifade edilmesi zaman alır.


"YEDİ YER YEDİ GÖK"

• Kültür ve sanat bir şeylerle buluşamıyorsa, bir şeyler de kültür- sanatla buluşamıyorsa, yaşamsal anlamda buluşamadığımız çok şey var demektir. O halde mesele yaşamsal dinamikler ile kültürel ve sanatsal dinamikleri kendi içimizde sağlam bir yerde iç içe tutabilmekten geçiyor diyebilir miyiz?
Diyebiliriz, ama bunun ne yapmaktan, neleri iç içe tutmaktan geçtiği, sanatı her yapan ve her izleyen kişi için de değişecektir.
Her bir kişiyi hayatta tutan şey nedir? Aynı mıdır? Aynı arzular, aynı sorular, aynı korkular mıdır? Paylaşılan kısmı ne kadardır?
Bahsettiğiniz dinamikleri içiçe tutmanın özel bağlamları da olabilir, kendimden bir örnek vereyim: 2005 Mart'ında Amerika Irak'a sorgusuz sualsiz girdiğinde yer ayaklarımın altından kaydı sandım, öteden beri hep sevmiş olduğum Arap şarkısı "Lamma Bada Yatathenna"yı piyano için düzenlemeye büyük bir istek duydum.

Ve yine o günlerde Haziran ayında Barış Girişimi'nin İstanbul'da gerçekleştireceği "Irak Dünya Mahkemesi"nin Açılış Konseri'ni düzenlemeyi üstüme aldım. Mahkemenin amacı dünyada bu konuda Ana Medya'nın üstünü örttüğü ve çarpıttığı her tür bilgiyi kamuoyuna sunmak, "sesleri duyulamayanların sesini yükseltmek" idi. Ben de konserin nasıl bir kurgusu olması gerektiğini düşünürken müzisyenlerin arasında mutlaka bir Arap'ın da olması gerektiğine vardım ve udi Omar Bashir'i davet ettim, konserin giriş bölümü olarak ta Bağdatlı bir başka müzisyenin bir melodisini, konserde çalacak bütün müzisyenlerin katılacağı bir açılış fanfarı şeklinde düzenledim.

• Toplumsal alanın ihtiyaçlarıyla ve sanatçının toplumla ilişkisiyle ilgili olarak popüler kültürü irdeleyecek olursak, cazın alımlanması, algılanması ve durduğu yer neresidir?
Kenarda bir yerdir, kayıp düşmek üzeredir... Ancak günde sekiz saat işte geberip, bütçesini denkleyemeyip, İstanbul denen gayya kuyusunda bir yerden bir yere gidicem diye telef olup, çok da kökünden aşina olmadığı bir müzik için şehrin sadece merkezinde toplanmış olan sanat /caz mekanlarına insanların akın akın gelmelerini beklemek tuhaf biraz. Öte yandan müzisyenlerin de insanlar hiç te yeterince gelmediği halde hiç bir zaman yılmayıp büyük bir aşkla sektirmeden müzik yapmaya devam etmelerini ve müziklerinde derinleşmelerini beklemek de biraz tuhaf. Bu sahici çelişkiyi çözmüş biri varsa beri gelsin.... Mamafih finansal olarak kayıp düşmek üzere gibi olsa da caz yine de artan şekilde ilgi görmeye devam etmekte, hala kayıp düşmedi.


ELEŞTİRİNİN İŞİ SONUNDA YENİ KABULLER YARATABİLMEKTİR

• Cazı tanımlamak zor, fakat olası tanımlar arasında kabul gören, önemli bir öğesinin doğaçlama olduğu... Eleştirellik sizin için nerede duruyor?
Bana göre eleştirinin yeri "birşeyi kavramamıza yol açması"dır. Bir caz şarkısının bir sözü bunu yapabilir. Kavradığımız şeyle ne yapacağımız ayrı konu... Ya da bir trompet melodisi içimize işleyebilir, ruh halimizi yükseklere tırmandırabilir, kendimizi o kadar iyi hissedebiliriz ki, ertesi üç günümüz iyi geçebilir. Eleştirinin anlamı "şunu bırak artık, işe yaramıyor, yerine şunu koy" demekse müzik bizi bu hisse başka bir yoldan getirebilir. Eleştiri yola bir karşı çıkışla çıktığı için çoğunlukla negatif bir tutummuş, hedefi olumsuzlamakmış gibi algılanıyor, halbuki eleştirinin işi, sonunda yeni kabuller yaratabilmektir.

• Senfonik rock'lı, pop caz'lı, caz rock'lı dönemden, Piyano-Perküsyondan ibaret bir düzene geçtiniz, şimdi de tek piyanoya dönüşüyorsunuz. Müzik felsefenizin temelinde ne var?
Senfonik rock'lı, pop caz'lı, caz rock'lı dönemden sonra ilkin Piyano-Perküsyon grubumla, sonra da bir piyano ve iki nefesliden kurulu Üçlü grubumla olan çalışmalarıma geçtim. Bu grupların enstrüman bileşimleri, bestelerimi düzenlerken kulağıma gelip de denediğim değişik sound/ ses formatlarıdır... Bütün piyanistler hayatları boyunca hem tek, hem de grup içinde çalarlar. Bu da çok doğal, çünkü piyano gibi teşkilatlı bir aletle ikisi de çok mümkün ve zevklidir. Ben de ikisini birden hep yapageldim.

Müzik / sanat felsefem: Sanatın ruhumuzun en ücra bölgelerine giriş yapabilme kaabiliyeti vardır; hele de müzik deyince konu ses oluyor... Seslerle oynamak sözlerle oynamaktan daha yakın geliyor bana. Jung demişti: "Daha sağlam olan bacağımızı öne uzatırız." Seslerle daha iyi bir ilişkim var galiba. Ses su gibidir, her yere sızar.

• Yazılı müzik ile emprovize müziğin tam ortasında duruyorsunuz. Sentez insan kurgusu mudur, evren kurgusu mu?
Birşeyler hep birşeylerle birleşir, hayatın işleyişi bu. Ve diyebilirim ki, birşeyin kendisi olarak oluşabilmesi için başka birşeyle birleşmesi gerekir; bir insan için de, bir sanat eseri için de geçerli bu.. Sentez bence fikir işi değil, sezgi işidir. Ama bir açıklık işidir de. Sentezi bir insan da kurgulayabilir; neleri biraraya getireceğini kendisi seçer, tutar tutmaz, o ayrı.

• Konservatuar eğitimi öncesinde Anadolu motiflerine kulağınız aşina mıydı?
Şimdi bir Türk Sanat Musikisi var, bir de Türk Halk müziği var, ki bu iki müzik de heybesinde Anadolu'da (ve Rumeli'yi de katalım) yaşamış bütün kültürlerin tınılarını harmanlar. Bu ikisiyle de doğduğumuzdan beri tanışıyoruz tabii ki, bu topraklarda yaşayıp ta onlara aşina olmamak ancak kulağınızı tıkarsanız olabilir. Ama daha alıcı kulakla, daha yoğun bir ilgiyle, daha yöre yöre ayrımlarına vararak dinlemek/ bilgilenmek 26 yaşımdan sonra yavaş yavaş arttı.
 
Batı Müziği konservatuarında ise Anadolu motifleri neredeyse hiç sözkonusu edilmez, adeta yok sayılırdı ben okurken. Adnan Saygun'un "Ninni" kitabını bile çoğu hoca çalışma parçaları arasına seçmezdi. E bu da Türkiye dahilinde çoğunlukla olan "kendi kültürüne sırtını dönme" konusuna giriyor.
ÇOK PERKÜSYON BİR PİYANO

• Oğuz Büyükberber ve Yahya Dai ile kurduğunuz 'Ayşe Tütüncü Üçlüsü' ve 'Panayır' albümü hakkında The Guardian'ın, "Bu kesinlikle dikkat edilmesi gereken bir grup" övgüsünün ardından The Sunday Times da; "Heyecan verici, çok kışkırtıcı!" yorumunu yapmıştı. Bu üçlüyü kurma fikri nereden doğdu?
Piyano Perküsyon grubumun iki solistinden biri olan Oğuz'la çaldığımız bir programa son anda Yahya da yetişti ve çalarak sahneye çıkıp bize çok güzel bir sürpriz yaptı. Bu iki nefeslinin o günkü uyumu bende "piyano, klarnet ve saksofon" için müzik yazma isteğini uyandırdı. Daha önce böyle bir üçlü format duymamıştım, sonrasında da baktım bulamadım. Ama iyi olabileceği somut olarak önümde duruyordu, çalışmaya başladım, gerisi önce benim yazı'm, sonra da birlikte oluşturulan doğaçlamalar şeklinde geldi.

• Yine bir söyleşinizde, "Şostakoviç'i iyi çalabilmek için başka derinliklerden nasip almak gerekiyor" demişsiniz, bu derinlik mevzuunu biraz açabilir miyiz?
Şostakoviç'in anlatım dilinde bulunan o "tuhaf"lıklarını, ki çok hoştur, melodi ve armoninin sizi beklenmedik yerlere götürüveren o "tuhaf" kıvrımlarını iyi çalabilmek için derin bir armoni bilgisi, ama tabi bu yetmez, aynı zamanda da adamın içinde solumuş olduğu kültürü, zamanı, ülkeyi bir miktar bilmek gerekir diye düşünüyorum. Belki hayat hikayesi de okunabilir, kimbilir neler olmuştur..

• 2009'la birlikte bir çok değerimizi de geride bıraktık. Bizzat öğrencisi olalım olmayalım, yaşama sevinciyle, merakıyla, ilim irfanıyla önce Ünsal Oskay hocamızı yitirdik, ardından da ROLL’la vedalaştık...
Ünsal Oskay'ı ilk okuyuşum 'Müzik ve Yabancılaşma' kitabıdır. Didik didik etmiştim ve çok zor okunduğunu düşünmüştüm... Kendisine şahsen rastlamadım ama fotoğrafları bende hep engin ve dost bir insan hissi uyandırmıştır. Roll'un vedası hüzün verdi bana. Buralar ve oralar, müzik ve başka şeyler arasında bağ kuran bir yayındı, demek ki eski fotoğraflara bakar gibi özledikçe eski sayı kurtluğu yapacağız...






İçerik Kısa Linki:


Puanlama:
 (0 kişi)


Son Haberler Çok Okunanlar

Komoçotoko

Anket
b.c.richbronze soruyor:
ucuz gitar olarak hangisi daha iyi











Sonuçlar | Sonuçlar & Yorumlar
Yeni Anket | Anketler



AkorMerkezi.com © 2024
Gizlilik Politikası - Kullanım Koşulları - Kurallar - Son Yorumlar - Rastgele

GitarAkor.com kolonisidir. Derleme 0,16 saniye.