Must have left my house at eight, because I always do My train, I'm certain, left the station just when it was due I must have read the morning paper going into town And having gotten through the editorial, no doubt I must have frowned I must have made my desk around a quarter after nine With letters to be read, and heaps of papers waiting to be signed I must have gone to lunch at half past twelve or so The usual place, the usual bunch And still on top of this I'm pretty sure it must have rained The day before you came Saat sekizde evden çıkmak zorundaydım, çünkü hep böyle yaparım Çünkü eminimki trenim vakti geldiğinde istasyondan kalkacaktı. Kente, işime giderken sabah baskısı gazeteleri okumalıydım ve makaleleri okuyup kaşlarımı çatmalıydım şüphesiz... Saat dokuzu çeyrek geçe gibi masama geçmeliydim okunmayı bekleyen mektuplar ve imzalanmayı bekleyen yığınla kağıdın başına Saat onikibuçuk gibi öğle yemeğine çıkmalıydım, her zamanki yere, her zamanki yemekleri yemeye... ve bütün bunlara ilaveten yağmura yakalanacağıma da o kadar emindimki. Hayatıma girdiğin günden önce... I must have lit my seventh cigarette at half past two And at the time I never even noticed I was blue I must have kept on dragging through the business of the day Without really knowing anything, I hid a part of me away At five I must have left, there's no exception to the rule A matter of routine, I've done it ever since I finished school The train back home again Undoubtedly I must have read the evening paper then Oh yes, I'm sure my life was well within it's usual frame The day before you came Saat ikibuçukta yedinci sigaramı yakmalıydım, ve o anda keyifsiz olduğumu da asla farketmemeliydim. Rutin günlük işlerimi yapmaya devam etmeliydim, Ezbere, hiçbir şey bilmeden... Ruhumdan bir parçayı saklayarak... Saat beşte ayrılmalıydım, bu kuralın hiçbir istisnası yoktu. Bu sadece bir rutin meselesiydi, okulu bitirdiğimden bu yana yaptığım... Trenim beni evime geri götürüyor, şüphesizki şimdi de akşam baskısı gazeteleri okumalıydım, Oh, evet... Eminim, hayatım olağan, rutin çerçevesinde gayet güzel gitmekteydi. Hayatıma girdiğin günden önce... Must have opened my front door at eight o'clock or so And stopped along the way to buy some chinese food to go I'm sure I had my dinner watching something on tv There's not, I think, a single episode of dallas that I didn't see I must have gone to bed around a quarter after ten I need a lot of sleep, and so I like to be in bed by then I must have read a while The latest one by marilyn french or something in that style It's funny, but I had no sense of living without aim The day before you came Evimin ön kapısını saat sekiz gibi açıp yol boyu sallana sallana Çin yemeği almaya gitmeliydim. Öyle emindim ki akşam yemeğimi televizyonun karşısında yiyeceğime... Hiç yok, sanırım hiç yok; Dallas'ın izlemediğim tek bölümü kalmadı. Saat onu çeyrek geçe gibi yatağıma girmeliydim. Bir sürü uykuya ihtiyacım var, o yüzden o saatte yatağımda olmalıydım. Bir süre kitap okumalıydım, Marilyn French'in en son kitabını ya da benzeri bir şeyi... Eğlenceli, ama amaçsızca yaşamaktan dolayı hiçbir şey hissetmiyordum Hayatıma girdiğin günden önce... And turning out the light I must have yawned and cuddled up for yet another night And rattling on the roof I must have heard the sound of rain Ve ışıkları söndürüp, Esneyip bir başka yeni ama aynı geceye daha sarılıp yatmalıydım, Ve tavana vuran yağmurun sesini duyarak uyumalıydım The day before you came Hayatıma girdiğin günden önce... Bu döküman AkorMerkezi.com'da yayınlanmıştır. http://www.akormerkezi.com